Mavi Hayallerin Kaptanının Ünye Durağı Hatırasından Aklında Kalanlar…

Nasıl mıydı? Durun ben size en başından anlatmaya başlayım.

Çarşıda dolaşırken bir anda telefonum çaldı. Arayan yazar bir abimdi. Ünye’de kitap fuarının olduğunu söyledi. Oralarda bir akrabamın olup olmadığını sordu. Yakın akrabam yoktu ama biraz araştırmak istedim o bölgeyi. Beni bir haftalığına misafir edebilecek birine baktım bir süre ama kimseyi bulamadım. Zaten misafir ya bir gün ya da iki günlük olurdu bir haftalık olmaz diyerek oraya gitmekten ümidi kestim.
                Bir iki hafta sonra tekrardan aradılar. Yayınevi sana otelde yer ayıracak senin adına imza günü düzenlenecek dedi. Stant görevlisi olacaktım orada. Hemen babama söyledim. İlk başta biraz olumsuz gibi baktı sonradan ikna oldu. Bir hafta sonra Ünye’ye gidecektim. Bu arada kitapları ayarladım. Gideceğim yer hakkında araştırmalar yaptım. İnternet paketimi kontrol ettim. İnternet önemli sonuçta hiç yoktan haritadan nerede olduğumu kontrol edebiliyordum.
                Yolculukta çok güzeldi(!) sabahın altısında Erbaa Otokar’da olmama rağmen yedi buçukta araca bindim. Nedeni ise benim gideceğim otobüs altı gibi otogarda olması gerekirken ben araca bindiğimde daha kırk beş dakikalık yolu kalmıştı.  Her neyse elli kişilik araçta tek başıma Niksar’a yolculuk ettim. Baktılar Erbaa’da bekleyebildim birazda Niksar’da bekledim, bir saat. Aracın kalkma saati geldiğinde Akkuş’a yola çıktım. Araçta açılan müzik dinlediğim tarza uygun olmadığından bluetooth kulaklığımı kullanmak için çantamdan çıkarmakla uğraştım. Çantada baya doluydu. Yanımda oturan adamın iğneleyici bakışlarına mağrur kaldım. Adamla uğraşmak yerine kulaklığımı takıp yolculuğumun keyfini çıkardım.
                Akkuş’a varmadan yoldayken biletimi ayırttım. Akkuş otogarda inmeyle Ünye aracına bindim. Eşyalarımı araca yerleştirdim bir şey eksik olduğu içime doğdu. Eşyalarımı kontrol edince kulaklığımın yanımda olmadığını fark ettim. Aracın kalkmasına da iki dakika var. Hemen koştum yazıhaneye “Akkuş’tan buraya gelen araç nerede?” diye soru yönetmemin üzeri görevlinin bana attığı bakış bir enteresandı. Adam anlamaya çalışırken “Burası Akkuş zaten” dedi Niksar aracının şoförü, yani beni buraya getiren araç. Bana aracın yerini gösterdi bir koşu gidip iki koltuk arasına sıkışmış kulaklığımı aldım. Ünye aracına tek binmeyen ben kalınca kulaklığımı unuttuğumu açıklama yapıp yerime geçtim. Beş on dakika sonra kulaklığımı takıp müzik açmıştım ki kafamda bir ıslaklık sezdim. Sanki su dökülmüştü elimle baktım ıslaktı. Sanırım kulaklığımı kıskandıkları için bozmaya çalışıyor. Sakince kulaklığımı çıkarıp yol boyunca sıkıntıdan patlamama neden olan şoförün açtığı müziğe kulak verdim.
                Ünye’ye vardım. Hiç bilmediğim bir yerde beni indirdiler “şuradan git Atatürk heykelini olduğu yer meydan.” Diye meydanı tarif ettiler bana. Bende fazla gidip sahili buldum. Hemen bir fotoğraf çekinip kitaplarımı koyduğumum kutuyu kucaklayıp sahil boyunca meydan tarafına yürüdüm. Biraz ilerledikten sonra telefonumdan oteli arayıp baktığımda yakınlarda bir yeri gösteriyordu. Sora sora otele vardım. Elimdeki koli Niksu’nun kolisiydi. Otele girdiğimde beni sucu sandılar. Yazar olduğumu fuar için geldiğimi söyleyince özür üzerine özür diledi.
Otele vardığım saatte giriş yapılmadığından ben çantamı bir köşeye bırakıp kutuyla fuar alanına geçtim. Fuar görevlisinden stant yerini öğrenip 8 numaraya yerleştim. Masaları aldım kitaplar ortada yok bir saat sonra kitap kolilerini araya araya buldum. Koca kutunun bir kenarına yazmışlar bulmam çok kolay oldu bu sayede!
Kitapları belli benzer dizip beklemeye başladım. Tek başıma çok sıkıcı gelmeye başlamıştı orası. Neyse ki akşam Kader Güneş ve Erhan Gök geldi. Sohbet edip can sıkıntımı geçirdim. İki gün yazarlar fuarda kaldığında fazla sıkılmadım. Üçüncü gün öyle bir sıkılmıştım ki geldiğime çoktan pişman olmuştum.
Dördüncü günüme Turgay abinin beni Ünye’yi gezdirmesiyle başladım. Yarım saat sahil boyunca Ünye’yi anlatarak yürüdük. Sonrada standı açmam gerektiği için acilen fuar alanına ulaşmam gerekiyordu. Meydandan uzaklaştığımız için dolmuşa binerek meydanda indim.  Ünye’yi gezme maceram fazla uzun sürmedi.
Akşamları benim standın yan tarafındaki çaycıdakilerle sohbete falan başlamıştım. Diğer taraftaki stantta ise yayınevi sahibi vardı. Yavaştan onlara ısınıyordum. Çevremi ilk güne göre daha da genişledi. Tabi bu sıralar keşke gelmeseydim dediğim çok oldu.
Günler gelip geçerken son gecemde sohbetim çok oldu. Oradaki arkadaşlarıma imzalı kitaplarımı hediye ettim. Şu an bunu Ünye’den zaman sonra yazdığımım için aklımda iki üç kişinin adı kaldı. Turgay, Kader, Metin, Esat birde Emir isimleri kaldı aklımda. Diğerlerin adını tam olarak hatırlayamıyorum. Bunun nedeni aradan günler geçti ve ben daha yeni bunları yazıya geçirmem…
Ünye’ye kitap için gitmek yerine ilerleyen zamanlarda tatil için gitmeyi düşünüyorum… (ama ne zaman giderim belli değil)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınıf Hocam "Zuhal Dadaş Karataş"

Kitap Kapağı Hazır